28 Haziran 2015 Pazar

"hayat kısa... kuşlar uçuyor..." cemal süreya

yazmaya tutkun biri olduğum doğrudur ve fakat uzundur yaz(a)madığım da
bu durum beni uyuz etmekte midir?
etmektedir...

Yazmadığım dönemde yazılası lakin atlanıp giden zaman aşımına uğrayan ne çok şey oldu..
peh
ayıp bana ama...

Mesela kızım aşık oldu..
sevgili falan yaptı kendine..
üstüne ayrılıp sonra bir daha barışıp akabinde yeniden ayrıldı falan..

sonra mezun oldu okulundan..
o bir ilkokul mezunu artık..
ve mezun olur ayak yeni bir teklif aldı.. "sevgilim olur musun?"
şıpsevdi midir nedir.. he demiş hemen :D
biz zamanında çıkardık..
saçma
nereye çıkıyoduk ki?
dışarı mı?
pek sayılmazdı..
şimdikiler sevgili oluyorlar
mantıklı..

elbette çok erken.. lakin düşünüyorum da
armut küttedenek dibine düşüyor.. ilk aşkıma ilkokulda tutulmuştum ben de..
ahahahahyyyt 23 nisan balosuna gittikti beraber.. dans falan..
ne günlerdi...
izini kaybettim ilk aşkımın.. face'de falan da bulamadım.. kimbilir nerelerdedir.. başarılı bir çocuktu okulda.. öyle devam etmiştir tahminim..

yani Defne'ye erken demenin anlamı yok bu durumda.. Ben anne babama anlatamazdım.. o anlatıyor..
şanslı yani bence...

Mezuniyet dokunaklı oldu... Dört sene adım adım her şeyi öğreten öğretmeninden.. arkadaşlarından ayrılmak zor geldi kızıma..
tamam itiraf
bana da
karne günü Defne kendini tutmayı başarsa da ben başaramadım
ağladım evet
nolmuş..
hıh
çok mu komik :P
duygusalsam ben napiiim...

Ankara'ya yaz gelmemeye karar verdi bu sene... Tüm haziran mart-nisan tadında geçti..
Uzmanlar Türkiyenin yarı tropik iklime kaydığının on seneye kadar tam tropiğe kayacağının özellikle kalabalık şehirlerde altyapıların önemle gözden geçirilmesi konusunun altını çiziyorlar.. Bizim belediyemiz de -elbette- çok önem veriyor konuya.. Şehrimiz kocaman görüntüde ucuz ama pahada abartılı rakamlara alınmış kalitesiz dinozor, transformers heykelleri ile donatıldı.. su baskını anında tepelerine mi çıkarıııızzz. canlanıp bizi korurlar mı artık.. İzleyip göreceğiz.. En böyük başgan bizim başgan....

seçim atlattık bi tane bööööyle okkalısından.. Sonuç ne oldu?
meçhul?....
bir şey olamadı henüz
akepe tek başına iktidar olamadı.. hedepe barajı geçti mehepe hedepeyle aynı sayıda milletvekili çıkardı cehepe yüzde kaybetti..
ortada hala bir hükümet yok...
söyleyecek yazacak çok çok çok şey var... ama burası demokratik bir ülke değil... akepe karşıtı kendini çok demokratik lanse eden kimi arkadaşlarım bile fikrime saygısızlık edip kırıcı yaklaştılar sıfır hakaretle sadece kendi fikrimi dile getirdiğim yorumlara... keşke haksız çıksaydım ve fakat maalesef haklı çıktım çoğunda ve çıkmaya devam ediyorum..
keşke keşke keşke yanılsaydım.. keşke...
pehhh
sanırım daha da iflah olmaz bu coğrafya..
nesse.. bu konuyu deşmeyeceğim... fikrim bana kalsın.. konu kendi düşüncesini savunmak oldu mu %90'ı uzun adamlaşıyo bu ülkenin..
maalesef öyle...

afsad'ın toplu yıl sonu sergilerine sadece güneç baskılarımla katıldım bu yıl.. lafı gelmişken yıl sonu müsameresi gibi yapılan bu toplu sergi olayını sevmiyorum.. eski yıllardaki gibi tek tek açılsa atölye ve çalışma gruplarının sergisi keşke.. böyle olunca keşmekeşten başka bir şey olmuyor... ben iki senedir açılışa konuk davet etmiyorum çünkü körler sağırlar birbirini ağırlar kıvamı oluyor ve çsm nin çalışmayan klimaları yüzünden ölümcül bir sıcak ve havasızlık yaşanıyor...
ürettiklerime değer verip görmeyi isteyen olursa açılıştan sonraki bir zaman diliminde buluşup onlarla gidip gezip gezdiriyorum.. daha hoş oluyor..
hoş gerçi böyle bir taleple gelen kişi sayısı 2 - 3'ü geçmedi bugüne değin... O güzel insanlara da selam olsun bu vesileyle..
pek ipleyen yok yani benim fotoğraf işlerimi...
kendi çalar kendi oynar durumları yani..
olsun..

ha bu arada makinem pert oldu..
çok hor ve fazla kullanımdan dolayı şaftı kaydı
makinesizim bir süredir...
para biriktiriyorum yenisi için kıpkıpkıpkıp
bakalım becerecek miyim almayı... görüciiiiz

Defne'nin modern dans gösterisi oldu geçen hafta
Cadılar Bayramı idi koreografilerinin ismisi...
Vee
tatatatatttaaaamm
bilin bakalım Baş Cadı kim idi....
Bildiniz on puan
Bizim capon balığı...
Şahane gösteriydi..
Ha haaa sana öyle geliyor çünkü çocuğun annesisin diyorsunuz değil mi?
ben de başta öyle düşünüyor idim ve fakat gösteri sonrası çocuklar bize teslim edilirken duydum ki kulaktan kulağa şöyle sözler dolanıyordu
"moderndeki o minik kız"
işte o benim kızımdı..
ve Defnoşu teslim almamızın sonrası bir yığın kişi çevirip bizi ve onu tebrik etti..
şaşırmadık diyemem
ve bir o kadar gurursal haller tabi..
nasıl diyorlar
koltuklarım kabardı
wuwuwuuuuu...

ve artık tatil zamanı
ben bu sene kışın ankadaran hiç çıkamadım... bi şekilde uygun olmadı işte
ve çat diye çatlamak üzereyimmmm..
hele ki yaz da gelemedi ki
peh peh peeehhh

yarın akşam ver elini bodrum..
defne geçen hafta feci bir anjin oldu.. çabuk iyileşsin diye iğne yedi 3 tane..
neyse ki toparladı
ateş düştü falan
antibiyotiğe şurup formunda devam tabi...

vay arkadaş
ne çok biriktirmişim

bunlar daha birikenlerin binde biri aslında
aklıma pıt pıt geliverenler işte...

daha sık yazmalıyım...


en nihayetin
"hayat kısa... kuşlar uçuyor..." cemal süreya

e değil mi ya...


f: Neslihan K. T. Nisan 2014- Urfa

21 Mayıs 2015 Perşembe

Boğuluyorum...

f: mayıs 2015-ankara//otoportre



Aslında ben belki de kötülüğün en büyüğünü kendime yapıyorum... Kendimi kendime tutsak etmişim... Sıkışıp kalmışım kendi içimde kendimi boğuyorum.

kendi içimde dönüp duruyorum... Senden, sana olan sevgimden kaçıp saklanabileceğim tek yer vardı... Kendim... Kendi içim... Ve o denli gömmüşüm ki beni bana..
Boğuluyorum...

Aşk tuhaf şey adam... İnsan pençesine düştü mü, ondan başka her konu anlamını yitiriyor... Aşık olunan kişi değil aslen odak... Odak aşkın bizzat kendisi.. O pençeden kurtulmak zor.. Ben kendime hapsolmakta bulmuşum çareyi ya adam.. Şimdi kendi kendimden kurtulamıyorumm..

Evet evet... bu kesin; ben kötülüğün büyüğünü yine bana yapıyorum.
Hayır..
seni... Seninle paylaştıklarımı değil; ama aşık olma hissimi özlüyorum...
Şöyle ya da böyle sorumlusun sıkışmışlığımdan adam...
Hoyratça ittin .. göz yumdun beni bana hapsetmeme...
şimdi ben kendi içimde çaresizce dönüp duruyor... Kötülüğün en büyüğünü kendime yapıyor... Kendi içimde kendimi boğuyorum adam....


8 Mayıs 2015 Cuma

Hazin Hazan

İlk kez bir öyküm yayımlandı sanal bir edebiyat dergisinde...
Çok gurur duydum, mutlu oldum..

Az çok okuyanlarım bilir.. hep aşk üzre yazarım..
kolaya kaçmak belki biraz..
 ama bu kez tamamen ilgisiz bir konuda yazdım..

Hazan'lı hazinli...
Anneanneli torunlu falan..

umarım seversiniz...

şuradan bir tıkla ulaşabilirsiniz.. :)

Haa bu ara dergiyi de takip ederseniz pişman olmazsınız ... :)

Öyküm için bir tık


3 Nisan 2015 Cuma

kim özgür ki Ra?!!

Bazen Ra.. Bazen sen tamamen siliyorsun aklından beni.. Yapıyorsun evet. Dalıp gidiyorsun hayatın hengamesine ve unutuyorsun beni..
Unutma Ra
yapma
Hissediyorum ben..
Beni düşünmediğin zamanlar ben eksik kalıyorum Ra..
Elbette yedi gün yirmidört saat aklından geçirecek değilsin beni.. Hayır bunun imkasızlığı gün gibi aşikar..
lakin günde en az bir defa.. ismimi geçir dudaklarından o olmadı zihninden o da olmadı yüreğinden Ra..
geçir ki ayakta kalayım
geçir ki hayatta kalayım..
senin sevgin..
 benim sana olan sevgim
besliyor beni Ra...
kaybetme
kaybettirme..
hürriyetten söz ediyorsun.. "sorumluluklar.. bağlar.. işler.. güçler bağlıyor hür olamıyorum." diyorsun ya..
zaten hürriyet diye bir şey var mı Ra?
Kim özgür ki?... Özgürlük biraz da ne ise o olmak.. ne olduğunu açıkça ifade etmek.. edebilmek değil mi Ra?...
İnsan en başında kendi kendisinden dahi saklıyor gizliyor itiraf edemiyorken kimi şeyleri..
Özgürlük diye bir şey var mı Ra?...
Mesela şu köşedeki evinde her sabah kapısının önünde gazetesini okuyan teyze.. Özgür mü?.. Neler sakladı kimbilir var idiyse eşinden.. çocuklarından... en önemlisi kendisinden..
gizlice masturbasyon yaptığını.. herkes yapar öyle değil mi?... mutfak parasından biriktirip o bantlı sandaleti aldığını...telefonda annesine -çok iyim- derken boncuk boncuk yaş döktüğünü mesela?
olamaz mı?
olur
verdiğim örnekler olmadı ise.. benzerleri olmuştur...
böyle böyle yaşanıp giderken hayatlar Ra.. Kim özgür ki?

Hem ayrıca.. özgürlük isteyen kim ki?

benim sana ihtiyacım var Ra.. En zor anlarımda tutmaya çalıştığım her şey avuçlarımdan kayarken kaymayan tek şeyimdin sen..
Hep öyle kal..

istersen gelme.. arama.. yazma
ama
günde en az bir defa Ra
ismimi an..

ben hissederim Ra..


bazen elimde bir bira
kimi bir kadeh şarap eşliğinde
kimi sadece ben kendim..
dalıp dalıp gittiğim zamanlarda ufuklara..
senin ismin hep içimden geçen Ra..
Ra
Ra
Ra
.
.
.

Ra..
lütfen hayatımdan kal...


27 Mart 2015 Cuma

Klasikler.. Klasikler

Klasiklere Emile Zola ile devam ediyorken
ve önce Nana'yı okumuş iken
öğrendim ki meğer Meyhane Nan'nın başı imiş..

Ters kadınım ya
kitaplarda da tersten gitmiş oldum
Önce Nana'yı okudum
sonra Meyhane'yi

yazarken doğru sıradan gideyim bari..

Meyhane gerçekten çok kasvetli, insanı yeter yahuuu diye isyan ettirecek denli üzücü bir roman..
Ama işte bir o kadar da gerçek..
Süs yok püs yok.. abartı yok
olduğu gibi hayat işte

Bazılarına hayat zordur ya..
işte o zor hayatı yaşayan insancıklar...

Şimdilerde diyoruz ya hayat her geçen gün kötüye gidiyor diye.. Onlarca yıl hatta asır önce yazılmış romanlara bakıyorum da
fark göremiyorum
dünya düzeni olsa gerek
böyle gelmiş
böyle gidecek..

Bence okumadınızsa okuyun.. Biraz içinizi daraltsa da  buna değiyor doğrusu...


Nana bir fahişenin üzücü hayatı.. Klasiklerde ne kadar çok var fahişeler, onlara aşık olanlar falan.. Bayağı popülermiş eski zamanlarda bu meslek..

Nana'da bir kaybeden  bir adam gibi yaşanamamış hayat hikayesi..
Yine gencecik yaşında  çekip gidiveren bir fahişe..

Anlatım dili Meyhane kadar iyi değil bence.. Anlatım dili de demeyim de konunun ele alınış şekli desem daha doğru olacak..
Konu magazinel biraz dedikodu kıvamında işlenmiş
kim kiminle nerede
kim kimin yüzüne ne dedi arkasından ne dedi halleri var bol miktarda.

Ama akıcı.. okutuyor kolayca kendisini...

Ardından geçen gün annemde duran çocukluk kitaplarımız ganimetini Defne'nin önüne serdiğimizde araya karışmış olarak bulduğum Gorki Düşkünler'i okudum...

1991 yılında okumayı denemiş ama yarım bırakmışım..

19 yaşındaymışım.. O zaman ağır gelmiş olsa gerek..
1991 senesi olduğundan nasıl bu denli eminsin derseniz kitap ayracı olarak bir adet 1991 yılı takvimi kullanmışım ..

19 yaş ile 42 yaş farkı işte
bu yaşımda o denli kolay o denli su gibi okudum ki...
2 günde falan bitirdim sanırım..

Dilini çok beğendim.. ki 1975 yılına ait bir baskı olduğundan çeviri de biraz eski olduğu halde..

Yine kasvet yine fakirlik yine tutunamamışlık vardı....
Yine fahişeler ve onlara aşık olan adamlar...

Suç ve Ceza etkisi sezdim biraz da

işlenen bir cinayet ve bunun vicdana verdiği ağırlık.. benzer yaklaşım..

okuyunuz derim ..


gençken Ana'yı da okumayı deneyip becerememiştim.. Şimdi alıp okumak istedim.. Gaza geldim yani :)

Şaka maka 2015'de 15 klasik hedefinde de 8 i devirdim.. bu hedef rahat rahat tutar diyorum ben bu durumda..
Aferin bana :)


6 Mart 2015 Cuma

Klasikler Eylemi Tam Gaz

Bir delikanlılık yapıp 2015 yılında 15 klasik okurum ben
demiş idim...

Don Kihote ile başlamıştım işe..

Oblomov ile devam ettim..

Ardından Ölü Canlar geldi

ve baktım ki ağır gidiyor çok  o zaman hafifletelim biraz dedim

Kamelyalı Kadın
ekledim bunlara..

Araya bir adet Gogol sıkıştırdım
"Bir Delinin Hatıra Defteri"
evet bu 3 minik hikayeden oluşan 100 küsur sayfalık bir klasik oldu.. Hafif hile yapmışım gibi sanki ama sonuçta mutlaka okunmalılardan olduğuna göre..
di mi ama

5ledim  sonuçta klasiklerimi

 Kamelya'lı Kadın'ı okumuşken madem dedim bulaştık fahişelere madem  Nana gelsin...
araya klasik dışı başka kitaplar sıkıştı ama Nana'yı yeni okuyorum daha bitmedi.. Bitince yorumlarım

Oblomov uzun zamandır okumak istediğim ama nedense öteleyip durduğum bir romandı. Açıkçası dilini bunca akıcı olacağını beni kolayca sürükleyip götüreceğini pek tahmin etmiyordum.. Ama öyle oldu..




Oblomov fecii tembel bir adam..
İnsan tembellikten de ölüyormuş demek ki dedirten cinsten..!!

Düşündüm de okurken benim de içimde bir Oblomov var ve kış aylarında çıkıp çörekleniyor üzerime..
Kış Oblomovu denebilir bana :) buna sebep yılın 12 ayı yaz mevsimi yaşayan coğrafyalarda yaşayasım var..

Neyse esas konumuza dönersek.. Okumadıysanız okuyun bence.. Göreceksiniz ki su gibi akıp gidiveriyor...


Sonra uzuuun yıllar önce (2004'ten 2005'e geçiş yılbaşında) bana hediye edilen ve fakat okuyamadan kütüphane rafına koyduğum Ölü Canlar'a geldi sıra...


O dönemin Rusya'sını çok net bir biçimde anlatıyormuş... yorumlar öyle söylüyor.. Farklı alışkın olmadığımız bir sistem.. Satın alınan köylüler falan !!
İnsanın önüne açtığı pencere, genişlettiği ufuk bakımından gerçekten çok değerli bir roman olduğu kesin
zevk alarak okuduğumu da söyleyebilirim rahatlıkla
ama anlatımı bir hayli sıkıcı buldum yer yer..

E bir de yarım kaldı ya roman..
Şaka gibi..
Sen dünyanın gözde klasiklerinden biri ol ama tamamlanamamış bile ol...
peeeh
tamamlanaymış ne olacakmışsa artık !

Gogol romanın ikinci bölümünde üçkağıtçı karakteri Çiçikov'un aslında o kadar da ahlaksız olmadığını öne çıkartmak istemiş ve fakat bakmış ki ümit yok yakmış yazdığı bölümlerin büyük çoğunluğunu !!!
Alem adammış :)

ama okunmalı tabi...

Kamelyalı Kadın'a gelince...



Kolay okunan dili hayli hafif anlatımı akıcı bir roman.. İnsanın içini acıtıyor.. Kadın her devirde ezilen olmuş... Hayli içe işleyen bölümleri var. Metres olmak bir kadın için leke, iffetsizlik iken adamların o metresten bu metrese gezmesi çok olağan ve kabul edilir doğal bir davranış..
Fahişelerin ise aşık olmaya hakkı yok.. Gerçekten aşık olmayı becerebilen bir adam denk gelirse karşılarına otomatikman o adam da acı çekiyor... Bu senaryo hiç değişmiyor..

Bu romanla alakalı beni en çok üzense bu kameyalı kadının gerçekten var olan bir kadının hayatından esinlenerek yazılmış olması. Gerçek kamelyalı kadın da tıpkı romandaki gibi gencecik yaşında veremden ölmüş..
ne yazık ... :(

Kadınsan her dönem ve her coğrafyada iteleniyorsun..
net..

bazen aklımdan ütopik fikirler geçiyor.. Bir tanesi şu:
Şu erkek ırkı  bilimi adamakıllı ilerletip kadınsız üreyebilir hale gelseler ve sadece erkek insan yavruları üretseler ve dünya onlara kalsa..
çok şükela olur bence...
evet evet
kesinlikle....

Neyse konuyu dağıttım sanki..

Bir Delinin Hatıra Defteri'nin içindeki öyküler şahane..



Bu kültleşmiş yazarların beyninin çalışma şekline hayranım..
"Gogol gerçekten deli olabilir mi ki?" dedirtti bana kitaba adını veren öykü... Gerçekten bir deli kaleminden çıkmıştı sanki cümleler...
Benim gibi halâ okumama ayıbını yaptıysanız, derhal okuyunuz...
derhal...


ve de  benim klasikler eylemim devam edecek..
beni izlemeye devam ediniz ;)

24 Şubat 2015 Salı

KIZIM'a

Kızım... Canımdan can kanımdan kan verdiğim...

Hayli oldu sana yazmayalı... Yazmaya yüzüm yok.. Ondan belki..
Senin rahmime düşmeni isterken, içimde büyümekte olduğunu öğrendiğim, seni kanımla beslerken böyle karanlık bir ortam hayal etmemiştim ben...
Etmemiştim etmemesine ya... bu coğrafya kararmasın diye ne yaptın desen? Somut olarak verilecek bir yanıtım yok sana... Sevdim diyebilirim ancak..
Ben bu coğrafyayı bu ülkeyi Türkiye Cumhuriyetini çok sevdim bebeğim..
Ama kuru kuruya kurban olayım demiş atalar... Sevgi yetmezdi ki... Çaba gerekirdi.. Uğruna çaba harcamadan verdiğin sevgiler hiç işe yaramazdı ki.. Lafta kalırdı..
Bilemedim... Bir çoğumuz bilemedik kızım
Bağışla....

Her geçen gün daha da berbat bir cehenneme dönüşen bu coğrafyada sana aydınlık bir gelecek vaadedemiyor olmak utandırıyor, endişelendiriyor, öfklendiriyor beni...

Okulundan evine dönmek için minibüse binen gencecik kızın tecavüze direnince hunharca bıçaklanarak doğranarak yakılarak öldürüldüğü... Sevgilisinin evine gitmeyi reddeden bir başka gencecik kızın arabayla ezildiği, vitrinine kar topu isabet ettirdi diye genç bir adamın esnaf tarafından kalbinden bıçaklandığı bir coğrafya burası artık kızım..

Kar topu mağduru Nuh ölürken "bu bir rüya olsun" demiş... Oysa bu ülke bir kabus artık...

Bu cinayetleri pompalayan söylemleri olan bir sürü adam var tepemizde.. elimiz kolumuz bağlı öyle seyrediyoruz kızım...

Korkuyorum...

Kendim için değil..
Senin  - sizin
beyni saçma sapan dini hurafelerle süngere çevrilmeye çalışılan nice çocuk
nice genç için...

bu ülkeden korkmamak mümkün değil artık...
Muz Cumhuriyeti'ni falan geçtik
Baştan aşağı bir Paranoya ve Korku İmparatorluğu olduk kızım...

öyle ki evine internetten yemek siparişi veren kadın siparişi getiren kurye tarafından fütursuzca taciz ve tehdit edilebiliyor bu coğrafyada artık
, polise giderim söylemlerine gülüp geçiyor sapık tacizci,
 polisin kendisine değil zarar vermek destek olacağını bilen ciğeri beş para etmez kendine erkek diyen insan bile olamamış primatların ülkesi artık burası kızım...

"Burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi"
demiş Tezer Özlü...

Taa ne zaman fark etmiş de demiş bunu..
Biz nasıl da geç uyandık bu gerçeğe... yuh olsun bize de kızım...

Bağışla can parçam.. Bağışla .. seni karanlık bir ortama doğurdum...

Her şeye rağmen keşke doğurmasaydım diyemiyorum - diyemem kızım...
Annelik hissi var olma sebebim benim... Anne olmasam... sen olmasan ben eksik kalırdım.. tamamalanamaz ben olamazdım... anne olmasam sen olamazdın... oysa sen bu dünyada gördüğüm en muhteşem küçük insansın... sen her şeyimsin..
bencilce belki
bilemiyorum ki....
kişisel tercihi ile hiç anne olmamayı seçen kadınlar olduğu doğru... saygı da duyuyorum onlara...

ama ben onlardan olamazdım birtanem... sen olmasan şimdilerde eminim ben hiç olmazdım...

ve fakat madem dünyaya getirdik seni... sorumluluğumuz büyük sana karşı...

Sen bu ülkeyi sevme kızım..
Duygusal bağ kurma bu coğrafyayla..
Dünya vatandaşı ol.. öğrenebildiğince çok lisan öğren..
Özgüvenini yüksek tut.. Çalış çabala
Bas git bu cehennemden kurtar kendini kızım..

Baban da ben de sonuna kadar destek olacağız, elimizden gelen - gelebilen her imkanı sağlayacağız.. Söz olsun bebeğim...

seni çok seviyorum capon balığım... her şeyden çok...
varlığım feda olsun tek kahkahana...
aydınlık güzel bir geleceğin olsun kızım....

gülüşün neşen hiç solmasın...
dünyan karanlık ve karamsar olmasın....

annen....





17 Ocak 2015 Cumartesi

2015 Okuma hedefleri Don Kihote falan...

2015 için bir okuma hedefi koydum kendime..
2015 ya o zaman dedim madem eksiğim de çok 15 klasik okunsun..
ve toplam 50 kitap..
toplamı belki geçerim bile ama klasikler kasabilir de..
göreceğiz hep beraber..

İlk klasiği devirdim.
Gerçi ilk cildi 2014 te okundu ama olsun.. 2. cilt de gayet heybeti.. 15'in içine sayılır pekala da..

 La Mancha'lı Yaratıcı Asizade Don Quijote

Beğendim mi?
Elbette..

Komik bir defa..
1600'lü yıllarda kurgulanıp yazıldığı hesaba katıldığında gerçekten de üstün bir zekanın eseri...

Hep bildiğimi zannederdim.. Hani Don Kişot'u kim bilmezdi ki zaten canım (!) sorsan her Türk bilir :)
bir defa en baından adamın adını yanlış biliyormuşuz Don Kihote imiş.


Ben biraz çatlak olduğunu da biliyordum -eh yeldeğirmenlerine saldırmıştı sonuçta- ama bu denli deli olduğunu biliyor muydum? bilmiyormuşum...
Yeldeğirmenleri maceralarından belki de en silik olanı aslında, neden öne çıkan hep o olmuş...
O da enteresan?
Romanın en başında geçen ilk maceralarından olduğu için sanırım...

Sanço Panza da pek şekermiş.. Akıllı da aslında saf salak tarafı kadar...

Sanço'da kendimden bir taraf buldum desem... !!!!

yok artık demeyin
var vallahi..

Atasözü yumurtlama :)
ben de Sanço gibi her konuya yapıştırırım bir atasözü. Tabi onun gibi ard arda beş tane sıralamam ve konuyla birebir alakalı olur benimkiler ama olsun.. Benzerlikse benzerlik işte .. :)

Hah bir de Dulsinea del Tobasso mevzuu var.. Ben onu hep kanlı canlı bir kadın zannederdim..
Yok öyle bir kadın ya la..
Söz de silahşörümüzün bir defa gördüğü bir hanım kendisi ama...
yok yani..
hayali ....

gülümsetti okurken beni..
bir yandan da akıllı olduğunu zanneden sözde asilzadelerin binbir oyunla deliliklerini aşağılaması iki kafadarın...
hüzünlendirdi..

1600lerden bu tarafa hiç değişmemiş acımasız insan modeli...





2 Ocak 2015 Cuma

Hadi 2015.. yapabilirsin bence...

önceleri yeni yıl geldiğinde hedefler koyardım
listeler yapardım
uygulamaya çalışırdım
umutlanırdım
neşelenirdim...

yine iyi dilekler geçiyor aklımdan
umut kırıntıları var hala... umut olmazsa yaşayamam çünkü ve yaşamak güzel... (evet evet bunu ben söyledim.. son bir kaç yıldır gerçekten değiştim :) )

ama gerçek açık.. bir gün sonranın bir gün önceden yok bir farkı...
coşkulu haha hihi kutlamalar da tat vermiyor artık..
yaşlanıyorum sanırım....


aile kutlaması yaptık bu yıl.... onlar çoook kıymetlilerim.. çoook sevdiklerim.. canımın parçaları... hayatım.. anılarım..
aile çok şey gibi gelirdi eskiden
şimdi biliyorum ki aslında aile her şey...

En mutlu Defnoş'tu...
Yığınla hediye açtık..
çatlayana değin yedik içtik..

inanmazsınız tombala bile oynadık..

çocukluğumdaki yılbaşı geceleri gibiydi..
TV açmadık kısa bir süre öyle bir bakınmanın dışında...

Çam yılbaşının en göze dokunur simgesi olduğundan olsa gerek çamlara taktım bu yıl fena..

zaten şu her yerde olan sahte ağaçlardan bir tane süslemiştik Defnoşla..

sonra esas sokakta budayıp kenara attıkları çam dallarını toplayıp eve getirmemle başladı mevzu..
sonuçta şunlar çıktı ortaya



Sonra yılbaşı sofrası salatalarımı yaptım..
Bilin bakalım ne?

evet onlar da birer çam



ve nihayet çam sevdası sofra peçetelerini de çam şeklinde katlamamla sona erdi..
e yetti di mi zaten yani.. :P



Annem, görümcem ve ben katkılı şöyle bir sofra çıktı ortaya..
ana yemekler bendendi et patates ve fırında mantar.., onlar fotoya dahil olamadı..

ha bir de tabi olmazsa olmaz sıcak şarap...
yamiiii




tombala bile oynadık dedimdi di mi?
İşin en eğlenceli taraflarından biri idi yıllar sonra oynamak yeniden :)



Her şeye rağmen dedim ki
Hadi 2015 göreyim seni... yapabilirsin bence.. İyi bir yıl olabilirsin, lütfen dene...

Bu da şahane ailemle eğlenceli bir yılbaşı gecesi seyfisi :D